Hollywood sinema endüstrisindeki kadınlar tarafından başlatılan ‘Time’s up (Vakti geldi) Me too (ben de)’ gibi hareketler, sinemada kadınların uğradığı tacizlerin bir nevi ifşa edilmesi ve bunun hayattaki hemen hemen her alana yayılmasıyla devam etti. Oyuncu Alyssa Milano’nun 15 Ekim 2017’de sosyal medya hesabından uğradığı cinsel tacizi anlatmasıyla başlayan ve yapımcı Harvey Weinstein’ın tacizine maruz kalan kadınların bunu tek tek açıklamasıyla birçok başka taciz hikâyesi de gün yüzüne çıktı. Kadınlar tıpkı Milano gibi sosyal medyada #MeToo etiketiyle başlarına geleni paylaştı ve bu da böylelikle tacize karşı dünya çapındaki en geniş kesimlere ulaşan eylemlerden biri oldu.
Türkiye’de bu hareketler kendine en azından sinema sektöründen çok yer bulamasa da yavaşa yavaş etkileri görülüyor. Sosyal medya kullanıcısı birçok kadın taciz ile cinayetler karşısında sessizliğini bozuyor ve başlarına gelenleri paylaşıyor.
10 Mart’ta İstanbul’da başlayıp 10 Mayıs’a kadar Antalya, Mersin, Adana, Amed, Trabzon, İzmir ile Bodrum’da sürecek olan 16’ncı Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali kapsamında da bu konu ele alındı.
Filmmor’dan Melek Özman, akademisyen Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, Sinema- Televizyon Sendikası’ndan Sinem Derya Çetinkaya ve oyuncu Arzu Okay sektörde yaşanan taciz, istismar ve kadınlara yönelik cinsiyet temelli ayrımcılığı anlattı.
DÜNYADAKİ FAŞİST SÖYLEMLERE KADINLAR REAKSİYON GÖSTERİYOR
İlk olarak söz alan Özman, film endüstrisindeki kadınların uluslararası düzeyde bu durumu ele almaya ve konuşmaya çok önce başladığını ifade etti. Bunun dışında sinema sektöründe kaynakların kimin tarafından yönetildiği konusunda da ciddi anlamda sıkıntılar yaşandığını dile getiren Özman; bahsedilen bu kaynaklara dünya çapında kadınların erişiminde sıkıntılar olduğuna da değindi. Melek Özman, kadınların uzun yıllar mücadele edip kazandığı hakların dünyadaki faşist birçok eğilimden dolayı geri alınmaya başladığından söz ederken bunlara Trump’ın seksist söylemlerini, Avrupa’da 30 yıl sonra yeniden gündeme gelen kürtaj tartışması gibi örnekler verdi. Kadınların bu yaşananlara reaksiyon verdiğini ifade eden Özman, “Time’s up” ve “Me too” hareketinin Hollywood’dan nasıl yayıldığını hatırlattı. Melek Özman ayrıca Türkiye’deki film endüstrisinde bulunan 274 kadının geçen yaz bir araya gelerek bu meseleyi konuşmaya başladıklarının da altını çizdi. Fakat Özman bunun yeterli olmadığını ve daha çok anlatılması ve paylaşılması gerektiğini de vurguladı.
KADINLARIN VAR OLMAK İÇİN ÇOK FAZLA SEÇENEĞİ YOK
Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver ise TV ve sinemayı da kapsayan film sektöründeki kadınların ne durumda olduğunu anlattı. Tanrıöver, 1998’de yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarını paylaşırken özellikle film sektörünün kadınların kendilerini en geç kabul ettirdikleri ve girdikleri alan olarak tanımladı. Film sektörünün ‘erkek egemen’ bir alan olduğunu ifade eden Tanrıöver, özellikle kamera arkasındaki kadınların yaşadıkları üzerinden örnekler verdi. Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver “Kadınların bu sektörde tutunabilmeleri için iki seçenekleri var: Ya kadın olarak o sisteme tabi olmak ve bazen ufak tefek tacizlere bile ses çıkarmamak ya da tamamen cinsiyetini unutarak onlara adapte olmak yani cinsiyetsizleşmek” diyerek kadınların bu alanda seçeneklerinin az olduğunu belirtti. Ayrıca kadınların yine bu sektörde istihdam konusunda vitrin ve işlevsel bir görevi olduğundan da bahseden Tanrıöver şunları söyledi: “Kadınların dikey yatay istihdamı söz konusu. Daha az kadın yönetmen ama daha fazla kadın asistan var. Ya da artık prodüksiyonda daha çok kadın çalışıyor ama bunu yapımcılara sorduğumuzda ‘görüşmelerde kadın görünümünün daha etkili’ olması cevabını alıyoruz. Yani kadın orada da sadece bir vitrin olarak görev görüyor.”
REPLİKLERİN ÇOĞU ERKEKLERDE KADINLAR İSE HEP EVDE
Sinema- Televizyon Sendikası’ndan Sinem Derya Çetinkaya da tacizin bir sonuç olduğunu söyleyerek daha çok buna yol açan etmenleri dile getirdi. Güvencesiz çalışma koşullarına değinen Çetinkaya, kadın istihdamının bu koşullarda artığına dikkat çekerken diğer taraftan kamera önündeki ve arkasındaki kadın ve erkeklerin rol- görev dağılımına dair veriler paylaştı. Çetinkaya’nın paylaştığı verilere göre kamera önünde repliklerin çoğunluğu erkeklere ait, rol dağılımı bakımından ise nitelikli işleri genellikle erkekler yapıyor (Hâkim, doktor, mühendis) bunun oranı 16’ya 1 olarak bir sayısal veriye sahip. Kadınlar, başrolün sadece yüzde 23’ünü oynarken kamera arkasında da şöyle bir istihdam dağılımı çıkıyor: Yapımcı, yönetmen, prodüksiyonda erkekler, asistanlar genellikle kadın, reji ekibinde, sanat ve kostümde kadınlar varken ses ve ışık ekiplerinde kadınlar bulunmuyor. Çetinkaya da Tanrıverdi gibi kadınların setlerde erkekleşerek var olmaya çalıştığını vurguladı. Sinem Derya Çetinkaya “Her ne kadar ‘Vakti geldi’ diyorsak da bu hikâyelere ulaşmak öyle sanıldığı kadar kolay değil, daha çok birebir temaslarda duyuyoruz bu eşitsizliği” diyerek henüz var olan film endüstrisinde bazı şeylerin kolayca aşılamadığını anlattı. Çetinkaya asıl olarak bu sorunun güvencesiz çalışma koşullarına dayandığını da ifade etti ve şöyle söyledi: “Bence insanlar daha güveli koşullarda çalışsalar ve kendilerini daha çok güvende hissetseler başka şeyler de daha rahat konuşulacaktır. Burada da örgütlenme açığı ortaya çıkıyor.” Son olarak meslek örgütlerindeki kadın üye sayılarına değinen Çetinkaya, üç yıllık Sinema- Televizyon sendikasında 3’te bir oranında bir kadın sayısı bulunduğunu belirtirken, Oyuncular Sendikası’nda daha yarı yarıya bir oran olduğunu, BİROY- Sinemacılar Meslek Birliği’nde de benzer bir yarı yarıya durumunun var olduğunu ifade etti.
GÜÇLÜ OLMAZSAK KONUŞAMAYIZ
Oyuncu Arzu Okay ise konuşmasına Bernardo Bertolucci’nin başrollerini Marlon Brando ve Maria Schneider’in paylaştığı Paris’te Son Tango’da yer alan tecavüz sahnesinin rol değil gerçek olduğunu ortaya çıkmasına değinerek başladı. Söz konusu sahneyi Schneider’den gizlediğini ve bu filmden bir şekilde onlarca şöhret kazananın yine erkekler olduğunu ifade eden Okay, 19 yaşında bir oyuncunun ise nasıl porno yıldızına dönüştüğünü anlattı. Kendisinin genç yaşta film sektörüne girdiğini ifade eden Okay, bu sektörün kendisini batağa çektiğini ve bundan kurtulmanın tek yolunun bırakmak olduğunu gördüğünü söyledi. Hollywood’da Harvey Weinstein’a karşı kadınların itiraflarına da değinen Okay “Asia Argento ya da Angelina Jolie kendini kanıtlamış kadınlar olmasaydı elbette itiraf edemezlerdi. Bundan 20 sene önce olsaydı yine kadın oldukları için bastırılacaklardı, önleri kesilecekti ve korkacaklardı. Bizde nasıl konuşulur bunlar, çok emin değilim ama her alanda güçlü olmazsak çok zor” dedi.